Seçimlerin Yol Ayrımında: Varoluş, Özgürlük, Sorumluluk ve Yaşamın Anlamı

Hemen Paylaş

İnsan varoluşunun iki temel öğesi vardır; seçim yapmak ve karar vermek.

Büyük filozoflar Sartre ve Kierkegaard varoluşçuluğun özden önce geldiğini kabul eder. Bu yaklaşım, öncelik tercihi yapmakla kalmaz, yeni bir insan anlayışını da ortaya koyar.

Varoluşçuluk anlayışında, insanlar özgür iradeleri ve seçim yetenekleriyle kendi varlıklarını inşa ederler.

Sartre, “Varlık özden önce gelir” ilkesini öne sürerken, bir şeyin özünün onun varlığından önce gelmediğini, insanın önce “var” olduğunu sonrasında kendi özünü seçtiğini kabul eder.

Kierkegaard yine varoluşun özden önce geldiği fikrini benimserken insanın öncelikle var olduğunu ve sonra kendisinin ne olduğunu seçtiğini, bireyin kendi varlığını şekillendirmek için özgür iradesini kullanması gerektiğine özellikle vurgu yapar.

Varoluşçuluğun, insanın “özgürlüğünü” ve “sorumluluğunu” öne çıkardığı tartışmasız. Peki, özgürlük ve sorumluluk sahibi olmayan insanlar var olamazlar mı?

Özgürlük ve sorumluluk hava gibidir, su gibidir yani yaşamsaldır insan için . Neden? Çünkü bireyin kendi seçimleri, kendi eylemleri kendi varlığını şekillendirecek en önemli kaldıraçtır bu argümanlar.

Peki, özgürlük var ama sorumluluk yoksa, veya tam tersi?

İşte tam da bu nokta çok ama çok önemli.

Özellikle Sarte sorumluluk ve özgürlük kavramlarının birbirlerinin mütemmim cüz’ü olduğunu, insanın özgürlüğüyle kendi değer ve amaçlarını belirleyip oluştururken bunu oluşturan düşün aslında insanın sorumluluğu olduğunu kabul eder…

Yani biri var diğer yoksa, sen eksiksin insan evladı.

Kendi, özünü, gücünü kavrayamamışsın yani.

Varla yok arası varsın diyeceğim ama aslında yoksun yani…

Neden?

Çünkü hedeflerin oluşmaz, hedeflerini gerçekleştirmek için alternatiflerin oluşmaz, seçeneklerin arasından sorunu çözecek, gerçekliği ayırt edecek yetin, kültürün oluşmaz…

Sor bakalım şimdi kendine;

Kendi hayatlarımız üzerinde tam kontrole sahip miyiz?

Geniş bir özgürlüğe sahip miyiz?

Özgülük bilinciyle oluşmuş sorumluluklarımızın bilincinde miyiz?

Sorumluluklarımızı hakkaniyetle yerine getirebiliyor muyuz?

Sorumluluklarımızı yerine getirecek imkan ve kaynaklara sahip miyiz?

Beklentilerimiz var mı?

Hedeflerimiz var mı?

Hadi hadi düşünün biraz hadi.

Cevaplarınız çok önemli.

Bu sorularla aslında “Var mıyız, yok muyuz?”, “yaşıyor muyuz”, yoksa “mış” gibi mi yaşıyoruz bunu saptayacağız …

Uyanın, hayat sular seller gibi akıp gidiyor, uyanın.

Bu dünyada “gün yüzü görmek”, “refah toplumunda yaşamak”, çocuklarımıza güzel bir gelecek istemek”, “sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yaşlılık geçirmek” hepimizin hakkı…

Benim cevaplardan hissettiğim, yaşadığım gördüğüm ve dahi kendi tahminim, bugün, varoluşçuluğun temel prensiplerine meydan okuyan bir durumun tam da içindeyiz…

Yaşamı anlamdırmak, bu canım ülkede refah toplumu içinde yaşamak, bir Avrupalı gibi, bir Amerikalı nasıl yaşıyorsa öyle yaşamak benim de hakkım değil mi?

Benim ülkem insanı kadar vefakar, cefakar, çaba gösteren, varlık içinde yokluk çeken, hayatın zorluklarına rağmen azimle mücadele eden, içlerindeki gücü kaybetmeden yılmadan, usanmadan çalışan bir toplum çok zor bulunur. Öyle ki, yokluk içinde dahi olsa, kararlılık ve özveri ile hareket edip yaşamaya devam eder benim insanlarımın…

İyi yaşamak, güzel yaşamak hepimizin hakkı değil mi?

Bu toplumun, bu insanların müthiş hikayeleri vardır.

Bu toplumun ödediği bedeller, direniş öyküleri, kurtuluş savaşı tüm dünyaya örnek olmuştur.

Yüzyılın dâhisi Mustafa Kemali, Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü vardır bu toplumun, mazlum ülkelere ve insanlık değerlerine örnek olan.

İnsan sadece zenginlik ve refahla değil içsel güç ve insanlık erdemleriyle de vardır ve güçlüdür.

Yaşama değer katmak için, özgürlük için sorumluluklarımızın farkında olmalı ve doğru seçimler yapmalıyız açık, kesin net…

Kafanı kumdan çıkar aziz halkım, sağına soluna yukarı aşağı bir bak, bak ve gör…

Varoluş meselesi tüm bunlar, ütülmeye, üzülmeye, itilip kakılmaya dur de…

Nasıl olsa hayat sonlu, hepimiz göçüp gideceğiz ama Allah ölümün bile hayırlısını versin derdi Rahmetli Babam.

Her iki yolun sonu da aslında belli…

Ya “var” olacaksın; refah içinde, hak, hukuk ve adaleti içselleştirip şu kısa ömürde insan gibi yaşayacaksın,

Ya da “mış gibi” yaşayıp, senin üstünden geçinenlere yol verip, hayatının sonuna kadar inleyip duracaksın…

Seçimler geliyor,

Allah her şeyin hayırlısını versin…

Dolaysıyla “seçim senin canım kardeşim”…

Şunlar da hoşunuza gidebilir

Yazarın Diğer Yazıları

+ There are no comments

Add yours